ADALET Bakanı Yılmaz Tunç, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasındaki tartışmalara ilişkin, yüksek mahkemeler arasında astlık üstlük ilişkisinin olmadığını söyleyerek, yeni bir anayayasa ihtiyaç olduğunu belirtti. Tunç, “İki yüksek mahkemenin farklı kararları üzerinden sokak çağrısı yapmak, milletin iradesiyle seçilmiş Cumhurbaşkanına yönelik ithamda bulunmak, anayasal düzeni ortadan kaldırma iftirasını atmak son derece çirkin bir davranıştır ve sorumsuzca bir harekettir” dedi.
Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı (ATGV) Antalya Hakimevi’nde düzenlenen Yargı Teşkilatı Toplantısı’nda konuşan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, adalet alanında 21 yıldır sessiz devrimler yaptıklarını ve yapmaya da devam edeceklerini söyledi. Anayasada darbeci ruhu ortadan kaldırabilmek için önemli gayret içerisinde olduklarını kaydeden Tunç, “Darbeci ruhu tamamen ortadan kaldırabildik mi? Elbette ki bu yeni bir anayasa yapmadan mümkün olmayacağı hepinizin malumu. Bugüne kadar 184 değişiklik yapıldı Anayasamızda. ve Anayasamızda 176 madde var. Demek ki madde sayısından fazla birkaç kez değişen maddelerin olduğunu görüyoruz. ve bu anlamda Anayasa’da yapılan bu değişikliklerle yeknesaklığının da bozulduğunu, yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu görmek mümkün. Her ne kadar darbeci, vesayetçi ruhu ortadan kaldırmaya yönelik önemli mesafeler almamızı sağlayan bu değişiklikler, bir yandan da Anayasa’daki yeknesaklığın bozulduğunu ve Anayasamızın bir yamalı bohçaya döndüğünü de hep beraber görüyoruz. Bunu herkes kabul ediyor. Bunu siyasi düşüncesi ne olursa olsun sorduğunuzda, Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu söylüyor” dedi.
Bu noktada bir uzlaşma gerektiğine değinen Bakan Tunç, “Türkiye’nin, Cumhuriyetimizin 2’nci yüzyılına başladığımız, dünyaya Türkiye Yüzyılı damgasını vuracağımız bu dönemde Anayasamızın demokratik, kuşatıcı, sivil ve toplumun geniş kesimlerinin görüşlerini ihtiva eden ve o görüşler doğrultusunda hazırlanan ve Meclis’te büyük bir uzlaşmayla kabul edilen ve milletimizin onayıyla yürürlüğe giren sivil, demokratik bir anayasaya kavuşmamız lazım. Milletimiz bunu çoktan hak ediyor ve bu anlamda da Adalet Bakanlığı olarak da bizler yasamamıza yeni anayasa sürecinde önemli katkılar sağlayacağımıza inanıyorum” diye konuştu.
SORUN ANAYASADAN KAYNAKLI
Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin gündemdeki son tartışmaya ilişkin de açıklamalarda bulunan Bakan Yılmaz Tunç, bu tartışmaların da yine Anayasa’dan kaynaklandığını söyledi. Tunç, “Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay yüksek mahkememiz arasında çıkan, aslında uzun süredir devam eden sorunun kaynağı da Anayasa. Dün Sayın Cumhurbaşkanımız da bunu açıklıkla ifade etti. Yeni bir anayasa ihtiyacının bu son sorunda da ortaya çıktığını güçlü bir şekilde ifade etti ve gerçekten bu anlamda anayasamızla ilgili anayasanın ortaya ileride daha fazla sorunlara neden olmadan, bu anlamda hep beraber oturup, düşünüp, yeni anayasa noktasındaki çalışmalarımıza biraz daha hız vermemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.
YÜKSEK MAHKEMELER ARASINDA ASTLIK ÜSTLÜK İLİŞKİSİ YOK
Bugün ortaya çıkan sorunu hukuk içinde çözmenin mümkün olduğunu belirten Tunç, “Yasama organı TBMM bunun için var. İki yüksek mahkemenin farklı kararları üzerinden sokak çağrısı yapmak, milletin iradesiyle seçilmiş Cumhurbaşkanına yönelik ithamda bulunmak, anayasal düzeni ortadan kaldırma iftirasını atmak son derece çirkin bir davranıştır ve sorumsuzca bir harekettir. Anayasanın birbiriyle çelişen birçok maddesi var. Farklı yorumlanarak kanun koyucunun iradesi dışında uygulanan ya da uygulanmayan maddeleri var. Anayasanın 153’üncü maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları herkesi bağlar. Evet böyle bir madde varken 154’üncü maddeye de baktığımız zaman adliye mahkemelerinden verilen kararların son inceleme merciinin Yargıtay olduğu da belirtiliyor. Yüksek mahkemeler arasında astlık üstlük ilişkisinin olmadığını hepimiz biliyoruz. Yargıtay temyiz mahkemesi olarak yıllarca oluşturduğu bir içtihat var. İçtihadı birleştirme kararları var. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yoluyla kesin hükmü ortadan kaldırabileceğini savunurken Yargıtay ise anayasanın 148’inci maddesine göre, ‘bireysel başvuruda kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz’ diyor. Anayasa Mahkemesi milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen anayasanın 83’üncü maddesinin 14’üncü maddeye atıf yaptığı durumların belirli olmadığını savunurken, Yargıtay ise devletin güvenliğine ilişkin suçların Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’nda ayrıca düzenlendiğini, belirlilik ilkesine aykırılığın olmadığını ve bu maddelerin yıllarca böyle uygulandığını savunuyor. Bazı bireysel başvuru kararları, Yargıtay’ın yıllarca oturmuş içtihatlarına aykırılık teşkil ettiği ve ülkede içtihat birliğinin bozulmasına yol açtığını da görmek mümkün. Hepimiz buna şahit oluyoruz.”
ANAYASA MAHKEMESİ’NİN ÖNÜNDE 129 BİN 900 BİREYSEL BAŞVURU VAR
Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyeden oluştuğunu dile getiren Bakan Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şu anda Anayasa Mahkemesi’nin önünde 129 bin 900 bireysel başvuru dosyası var. Bu 129 bin 900 dosyaya 15 üye bakacak ve bu dosyaların büyük çoğunluğu da kesinleşmiş mahkeme kararlarına ilişkin. 15 üyenin 129 bin 900 dosyayı süresi içerisinde inceleyebilmesinin imkansızlığı da açık. Anayasa Mahkemesi de bundan yakınıyor zaten, bu dosyaların zamanı içerisinde sonuçlanabilmesinin imkansızlığını Anayasa Mahkemesi de söylüyor. ve bu anlamda 4-5 yıl bekleyen dosyalar olduğunu da hepimiz görüyoruz. Tabi ki bu dosyaların içerisinden kısa sürede sonuçlandırılabilen dosyalar olduğu da hepinizin malumu. Sizlere çarpıcı bir rakam vereceğim ve gelinen süreç noktasında Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru noktasındaki nereye gittiğini şu rakamlar bizlere çok açık gösteriyor. 2021 yılında bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkememize gelen dosya sayısı 8 bin 102. 2022’de 42 bin 611. 2023’te 74 bin 918. 2024’te de ne kadar dosya geleceği zaten artış oranına baktığımız zaman hepinizin malumu. Bu soruna duyarsız kalabilir miyiz? Elbette ki kalamayız. Değerli yargı mensuplarımız, sorunun çözümü, yeni bir anayasa yapmaktan, demokratik kuşatıcı bir anayasa yaparak bu tür çelişkileri ortadan kaldıracak değişiklikleri gecikmeden yapmamız gerekiyor.”
MECLİS’TE OTURMA EYLEMİNE DEĞİL, ÇALIŞMA EYLEMİNE İHTİYACIMIZ VAR
1982 Anayasası, 2010 ve 2017’deki değişikliklerle beraber Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ve üye sayısının belli olduğunu kaydeden Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, şunları kaydetti:
“Ama 2010’da yaptığımız bireysel başvuru düzenlemesiyle özellikle artık Anayasa Mahkemesi’nin yapısında da yeni düzenleme ihtiyaçlarının olduğu açık. Tabi bunların anayasa değişikliğiyle mümkün olduğunu görüyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin çalışma usullerini belirleyen teşkilat kanununu elbette ki kanunla düzenleme imkan var. Ama bu anayasada değişiklik yapmadan sadece kanun ve iç tüzük düzenlemeleriyle bunları gerçekleştirmenin de sorunu kalıcı olarak çözmeye yardımcı olmadığını da belirtmek istiyorum. TBMM’de grubu bulunan tüm partilerimizin, milletvekillerimizin artık bu sorun karşısında duyarlı olacaklarına yürekten inanıyorum. O nedenle bizim TBMM’de oturma eylemine değil, çalışma eylemine ihtiyacımız var. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın görüş ayrılığını fırsat bilerek, iki yüksek mahkememiz arasındaki bu sorunun çözümünde hakem olma durumunda olan Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik yakışıksız ve çirkin ifadeleri kabul etmemiz mümkün değil. Sorunu hukuk içerisinde çözebilecek dirayette Meclisimiz var, milletin temsilcileri var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde sorunlar yine hukuk içerisinde çözülür. Yargı kararları elbette ki tartışılabilir. Ancak birileri tarafından bu konu farklı boyuta çekilmek isteniyorsa burada farklı bir kasıt vardır. Biz bunu reddediyoruz. Bunu millet de reddeder. Bu mesele hukuk içerisinde çözülecektir. Hiç kimse buradan yargı kurumlarımızı yıpratmaya yönelik tavır içerisinde olmamalıdır.”
YOUTUBER GAZETECİ TEPKİSİ
Bakan Yılmaz Tunç, yargıdaki yüksek sayıda oluşan dosya sayılarına dikkat çekerek, 24 bin hakim ve savcının fedakarca önlerindeki dosyaları bir an önce bitirebilmek için gece gündüz çalıştıklarını, evlerine dosya götürenler olduğunu söyledi. Bazı olaylar, birtakım bireysel bazı noktalarda, özellikle bazı davalar öne çıkarılarak tüm yargı mensuplarını töhmet altında bırakan açıklamaları hoş karşılamanın mümkün olmadığını dile getiren Bakan Tunç, şöyle konuştu:
“Sosyal medya mahkemelerine müsaade etmememiz lazım. Özellikle sosyal medyada yargıyı yıpratmaya yönelik açıklamalara kesinlikle taviz vermeyeceğiz. Çünkü onların kastının ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Yargıya güveni sarsmak, devlete güveni sarsmak ve bu nedenle sabah kalkıyor bir Youtuber çıkabiliyor. Diyor ki Youtuber bir de gazeteci. Ünvanı da gazeteci. Çıkıyor, ‘Ceren Özdemir’in katili açık cezaevine alındı. Yakında izne çıkıp serbest bırakılacak’ diyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan bir kişi yüksek güvenlikli cezaevinde ve kesinlikle açık cezaevine çıkması mümkün değilken bu yalanı ortaya atıp milyonlarca kişi tarafından paylaşılmasını sağlayabiliyor. Ne niyetle yapıyor bunu? Adalete güveni sarsmak için yapıyor. Buna müsaade edebilir miyiz? Elbette ki edemeyiz. Birisi çıkıyor ‘MİT raporu var. Yargıda çürümüşlük var’ şeklinde bir yalanı ortaya atarak özellikle bütün yargı mensuplarımızı töhmet altında bırakan bir açıklama yapabiliyor. Bunu hoş mu karşılayacağız? Buyurun yalanları söyleyin. Dezenformasyona devam edin. Fedakarca çalışan yargı mensuplarımızı yıpratın mı diyeceğiz? Buna müsaade edemeyiz. İşte bu dezenformasyona Türk Ceza Kanunumuzda unsurlarını taşıyan bu suçlara yargı el koyduğunda da bu sefer basın hürriyetinden bahsediliyor. Basın hürriyetinin sınırlarını gayet iyi biliyoruz. Basın özgürdür, düşünce ve ifade özgürlüğünün sonuna kadar yanındayız ve düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak için çok mücadele ettik. Bu anlamda Adalet Komisyonu Başkanı olarak TCK’da, Terörle Mücadele Kanunu’nda, Basın Kanunumuzda haber, eleştiri sınırını aşmayan düşünce açıklamalarının suç olmayacağına yönelik düzenlemeleri biz daha bu dönemlerde yaptık. Dolayısıyla dezenformasyona hayır diyoruz. Ama düşünce açıklamalarına sonuna kadar saygılıyız. Bu nedenle bundan sonraki süreçte de yargımızın yıpratılmasına yönelik açıklamalara yerinde ve zamanında başsavcılıklarımızın cevabı, basın iletişim büroları aracılığıyla vermeleri gerekir.”